Kemal...
Bahsettiğimiz bu roman kahramanı tarihin akışını değiştirmiş, fiilen Osmanlı İmparatorluğu’nu sona erdirmiştir.
Bir Osmanlı zabitinin padişaha karşı çıkması olarak anılacak bu olayın, en can alıcı tarafı siyasi bir dehanın ürünü olmasıdır. Tüm Dünya milliyetçi akımlar ile çalkalanırken, Ülkeler diktatörler tarafından yönetilirken, Mustafa Kemal farklı etnik kökende olan herkesi bir araya toplamış, tek hedefe yöneltmiştir.
“Bağımsızlık benim tabii karakterimdir.”
Padişah işgal ile fiilen kukla olmuş durumdadır. Kuklanın iplerini Emperyal güçlerden alarak Halka teslim etmek gerekir. Önce bu gerçekleşmiştir. Çetecilerden oluşan Türkler, düzenli bir orduya dönüşmeli ve Vatan savunmasına disiplin içinde başlamalıdır. Bunu yapacak kişinin KEMÂL olması gerekir. Bu kişi de, Kemâl olan Mustafadır.
Bir lider düşünün, her davranışı, attığı her adım bir Devrim olsun. Ülkedeki her sorunu doğru teşhis etsin ve nokta atışı ile sonuç alsın. Kemâl olmak gerekir.
Düşman denize dökülür, ülke temizlenir. Komutan askeri elbisesini çıkartarak yeni hedeflere yönelir. Önce istikamet belirler. Belirlediği hedef, “Muassır Medeniyetler” seviyesidir. Hedefi belirlemek bir Devrimdir ancak bu hedefe ulaşabilmek için atılan adımlar Deha ürünüdür. Alfabenin değiştirilmesi, kıyafetlerin batı normlarına göre dizaynı, Latin harflerini bizzat öğreterek halkı eğitmeye başlanması belirlediği seviye için olmazsa olmaz şartlardandır.
Hedef belirlemek, hedefe odaklanmak, hedefe ulaşma amaçlı yapılan Devrimler için sadece Mustafa olmak yetmez. Kemâl olmak gerekir.,
Tüm dünyanın kıskançlığını ancak hayranlığını kazanmış bu lider yalnızdır. Babası öldüğü anda yalnız kalmış, yatılı okullarda eğitim almış, savaş meydanlarında Komutanlık yapmış Mustafa hep yalnızdır. Askerleri gözlerinin önünde yitip giderken, askerlerini sevk ve idare ederken, askerlerini zafere ulaştıran hamleler yaparken hep yalnızdır.
Tüm Kemal’ler gibi yalnızdır Mustafa.
Mustafa çevresindeki milyonlara rağmen hep yalnızdır Dost sohbetlerinde dahi, Vatanın imarı için çalışan Mustafa, yalnızlığından arınmak için birkaç yol izler.
Evlatlığı ile vakit geçirmek,
Bozkırda bir vaha yaratmak için araştırma yapmak,
Anadolu gezilerinde Halkı ile birlikte olmak.
Onun attığı temellerin dinamitlendiği günümüzde dahi, temellerin direnmesi, inşa eden ustanın ve malzemenin kalitesini göstermektedir.
Böyle kaliteli bir malzemeyi, doğru yerlerde, doğru oranlarda kullanabilme yeteneği için Mustafa olmak yetmez. Kemâl olmak gerekir.
Atatürk olabilmek için salt Mustafa olmak yetmez. Kemâl de olmak gereklidir.
Ancak Mustafa ve Kemâl bir araya geldiğinde Atatürk oluşur.
*T.D.K. Sözlük. Kemâl: Bilgi ve erdem bakımından eksiksizlik, mükemmellik.
Erdal Gökmen
Devamı...
*****************************************************************************
Atatürk’e Saldırma’nın Boşluğu
Atatürk zamanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu kadar hızlı ve sağlam bir şekilde büyümesini sindiremeyen birtakım insanlar kendi özel çıkarları doğrultusunda Atatürk’ü kişisel yönlerinden vurmaya çalışmışlar ve halen çalışmaktalar. Ben bu saldırıları anlamakta zorlanıyorum. Dediklerim yanlış anlaşılmasın, eleştiriler değil saldırılardır kastettiğim. Bir diğer anlayamadığım konu ise Atatürk’ü tanrılaştırma çabası. Bazı insanların Atatürk’ü neden kendileri gibi insan olarak görmediklerini de hiç anlayamıyorum. Atatürk, doğaüstü güçleri olan bir tanrı falan değil; normal insanlar gibi korkabilir, kızabilir, hata yapabilir, kin güdebilir. Bir kesim bunları Atatürk’e yakıştıramıyor, öyle bir şey olamaz diyor. Diğer Atatürk düşmanı kesim ise bunu kullanıp Atatürk’e saldırıyor.
Şimdi bakalım, öncelikle Atatürk’e en çok saldırdıkları konu; içki içmesi, cevabı kısa ve net! Size ne? Ben de insanların alkol almasına karşıyım çünkü çoğu insan alkol alınca rezil duruma düşüyor. Ben o yüzden insanların beyinlerini ve vücutlarını uyuşturmaması taraftarıyım fakat Atatürk içiyordu. Kime ne zararı dokunmuş, kendisinden başka, keşke içmeseymiş belki daha uzun yaşardı ama ne yapalım yani ? Ayrıca bugün sizler en ufak sorunlarınızda bile hemen intihar edip kurtulmayı düşünüyorken Atatürk’ün o kadar problem içerisinde biraz rahatlama ihtiyacı duyması gayet normal değil midir? Atatürk içki sofralarında içip geyik yapmıyordu herhalde o sofrada yine vatan, millet tartışılıyordu.
Bir diğer komik konu: “Harf devriminden önce atomu parçalıyorduk, bir gecede cahil kaldık.” Bu sözün aslında cahil kaldık kısmı doğru neden mi çünkü biz ve onlar aynı tarafta değiliz biz harf devriminden sonra ilerledik onlar yine eskiden oldukları gibi cahil kaldılar. Bu konuda bunun dışında bir şey demeye gerek görmüyorum çünkü fazlasıyla gülünç.
Bir diğer ciddi konu: Laiklik. 21. Yüzyıla gelmişiz hâlâ şeriatın gelmesi gibi değişik istekleri olanlar var. Ya şeriatın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz ya da başka amaçlar peşindesiniz. Kimsenin dini kimseyi ilgilendirmez, devletin dini diye bir şey olamaz bu doğru değil. Şeriat olan ülkeleri ve laik olan ülkeleri görüyoruz fark ortada. Örneğin kadın-erkek eşitliğinin olmadığı, bir erkeğin peşine 4-5 tane kadını taktığı yerleri görüp özeniyorsanız, zaten bizim sizlere bir şey anlatmamız mümkün değil. Bu konuyla bağlantılı olarak; Atatürk’ün din tacirlerine fırsat vermemesi nedeniyle Atatürk’ü dinsiz olarak suçlamak neyin nesidir, dinsiz olsa bile sanki suçmuş gibi? Siz çok dindarsınız da, “Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemâl'e versin” diyen Mehmet Akif Ersoy sizden daha mı az dindar?
Bir diğer konu ise Atatürk’ün sanki Avrupa hayranı gibi gösterilmesi. Atatürk kimseye hayran falan değildi. O sıralar şimdi olduğu gibi bütün medeniyetlerin hali ortadaydı çağdaş medeniyet Batı idi çünkü bilimde, teknikte, sanatta çoğu konuda doğunun önündeydiler. Atatürk’te Türk kültürünü muhafaza ederek batılı devletlerin çağdaşlık düzeyine eriştirdi Türkiye’yi. Eğer Avrupa hayranı olsaydı sanırım Türk diline, tarihine, kültürüne bu kadar önem vermez, herhalde eğitim müfredatında Türklerden çok Avrupalılara yer verilirdi.
Bahsettiğimiz bu roman kahramanı tarihin akışını değiştirmiş, fiilen Osmanlı İmparatorluğu’nu sona erdirmiştir.
Bir Osmanlı zabitinin padişaha karşı çıkması olarak anılacak bu olayın, en can alıcı tarafı siyasi bir dehanın ürünü olmasıdır. Tüm Dünya milliyetçi akımlar ile çalkalanırken, Ülkeler diktatörler tarafından yönetilirken, Mustafa Kemal farklı etnik kökende olan herkesi bir araya toplamış, tek hedefe yöneltmiştir.
“Bağımsızlık benim tabii karakterimdir.”
Padişah işgal ile fiilen kukla olmuş durumdadır. Kuklanın iplerini Emperyal güçlerden alarak Halka teslim etmek gerekir. Önce bu gerçekleşmiştir. Çetecilerden oluşan Türkler, düzenli bir orduya dönüşmeli ve Vatan savunmasına disiplin içinde başlamalıdır. Bunu yapacak kişinin KEMÂL olması gerekir. Bu kişi de, Kemâl olan Mustafadır.
Bir lider düşünün, her davranışı, attığı her adım bir Devrim olsun. Ülkedeki her sorunu doğru teşhis etsin ve nokta atışı ile sonuç alsın. Kemâl olmak gerekir.
Düşman denize dökülür, ülke temizlenir. Komutan askeri elbisesini çıkartarak yeni hedeflere yönelir. Önce istikamet belirler. Belirlediği hedef, “Muassır Medeniyetler” seviyesidir. Hedefi belirlemek bir Devrimdir ancak bu hedefe ulaşabilmek için atılan adımlar Deha ürünüdür. Alfabenin değiştirilmesi, kıyafetlerin batı normlarına göre dizaynı, Latin harflerini bizzat öğreterek halkı eğitmeye başlanması belirlediği seviye için olmazsa olmaz şartlardandır.
Hedef belirlemek, hedefe odaklanmak, hedefe ulaşma amaçlı yapılan Devrimler için sadece Mustafa olmak yetmez. Kemâl olmak gerekir.,
Tüm dünyanın kıskançlığını ancak hayranlığını kazanmış bu lider yalnızdır. Babası öldüğü anda yalnız kalmış, yatılı okullarda eğitim almış, savaş meydanlarında Komutanlık yapmış Mustafa hep yalnızdır. Askerleri gözlerinin önünde yitip giderken, askerlerini sevk ve idare ederken, askerlerini zafere ulaştıran hamleler yaparken hep yalnızdır.
Tüm Kemal’ler gibi yalnızdır Mustafa.
Mustafa çevresindeki milyonlara rağmen hep yalnızdır Dost sohbetlerinde dahi, Vatanın imarı için çalışan Mustafa, yalnızlığından arınmak için birkaç yol izler.
Evlatlığı ile vakit geçirmek,
Bozkırda bir vaha yaratmak için araştırma yapmak,
Anadolu gezilerinde Halkı ile birlikte olmak.
Onun attığı temellerin dinamitlendiği günümüzde dahi, temellerin direnmesi, inşa eden ustanın ve malzemenin kalitesini göstermektedir.
Böyle kaliteli bir malzemeyi, doğru yerlerde, doğru oranlarda kullanabilme yeteneği için Mustafa olmak yetmez. Kemâl olmak gerekir.
Atatürk olabilmek için salt Mustafa olmak yetmez. Kemâl de olmak gereklidir.
Ancak Mustafa ve Kemâl bir araya geldiğinde Atatürk oluşur.
*T.D.K. Sözlük. Kemâl: Bilgi ve erdem bakımından eksiksizlik, mükemmellik.
Erdal Gökmen
Devamı...
*****************************************************************************
Atatürk’e Saldırma’nın Boşluğu
Atatürk zamanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu kadar hızlı ve sağlam bir şekilde büyümesini sindiremeyen birtakım insanlar kendi özel çıkarları doğrultusunda Atatürk’ü kişisel yönlerinden vurmaya çalışmışlar ve halen çalışmaktalar. Ben bu saldırıları anlamakta zorlanıyorum. Dediklerim yanlış anlaşılmasın, eleştiriler değil saldırılardır kastettiğim. Bir diğer anlayamadığım konu ise Atatürk’ü tanrılaştırma çabası. Bazı insanların Atatürk’ü neden kendileri gibi insan olarak görmediklerini de hiç anlayamıyorum. Atatürk, doğaüstü güçleri olan bir tanrı falan değil; normal insanlar gibi korkabilir, kızabilir, hata yapabilir, kin güdebilir. Bir kesim bunları Atatürk’e yakıştıramıyor, öyle bir şey olamaz diyor. Diğer Atatürk düşmanı kesim ise bunu kullanıp Atatürk’e saldırıyor.
Şimdi bakalım, öncelikle Atatürk’e en çok saldırdıkları konu; içki içmesi, cevabı kısa ve net! Size ne? Ben de insanların alkol almasına karşıyım çünkü çoğu insan alkol alınca rezil duruma düşüyor. Ben o yüzden insanların beyinlerini ve vücutlarını uyuşturmaması taraftarıyım fakat Atatürk içiyordu. Kime ne zararı dokunmuş, kendisinden başka, keşke içmeseymiş belki daha uzun yaşardı ama ne yapalım yani ? Ayrıca bugün sizler en ufak sorunlarınızda bile hemen intihar edip kurtulmayı düşünüyorken Atatürk’ün o kadar problem içerisinde biraz rahatlama ihtiyacı duyması gayet normal değil midir? Atatürk içki sofralarında içip geyik yapmıyordu herhalde o sofrada yine vatan, millet tartışılıyordu.
Bir diğer komik konu: “Harf devriminden önce atomu parçalıyorduk, bir gecede cahil kaldık.” Bu sözün aslında cahil kaldık kısmı doğru neden mi çünkü biz ve onlar aynı tarafta değiliz biz harf devriminden sonra ilerledik onlar yine eskiden oldukları gibi cahil kaldılar. Bu konuda bunun dışında bir şey demeye gerek görmüyorum çünkü fazlasıyla gülünç.
Bir diğer ciddi konu: Laiklik. 21. Yüzyıla gelmişiz hâlâ şeriatın gelmesi gibi değişik istekleri olanlar var. Ya şeriatın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz ya da başka amaçlar peşindesiniz. Kimsenin dini kimseyi ilgilendirmez, devletin dini diye bir şey olamaz bu doğru değil. Şeriat olan ülkeleri ve laik olan ülkeleri görüyoruz fark ortada. Örneğin kadın-erkek eşitliğinin olmadığı, bir erkeğin peşine 4-5 tane kadını taktığı yerleri görüp özeniyorsanız, zaten bizim sizlere bir şey anlatmamız mümkün değil. Bu konuyla bağlantılı olarak; Atatürk’ün din tacirlerine fırsat vermemesi nedeniyle Atatürk’ü dinsiz olarak suçlamak neyin nesidir, dinsiz olsa bile sanki suçmuş gibi? Siz çok dindarsınız da, “Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemâl'e versin” diyen Mehmet Akif Ersoy sizden daha mı az dindar?
Bir diğer konu ise Atatürk’ün sanki Avrupa hayranı gibi gösterilmesi. Atatürk kimseye hayran falan değildi. O sıralar şimdi olduğu gibi bütün medeniyetlerin hali ortadaydı çağdaş medeniyet Batı idi çünkü bilimde, teknikte, sanatta çoğu konuda doğunun önündeydiler. Atatürk’te Türk kültürünü muhafaza ederek batılı devletlerin çağdaşlık düzeyine eriştirdi Türkiye’yi. Eğer Avrupa hayranı olsaydı sanırım Türk diline, tarihine, kültürüne bu kadar önem vermez, herhalde eğitim müfredatında Türklerden çok Avrupalılara yer verilirdi.
Devamı...
Fırat Akdoğan
***********************************************************************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder