Bizim Mustafa Kemal
14 Eylül 2016 Çarşamba
11 Eylül 2016 Pazar
11 Aralık 2014 Perşembe
Erkek Yazarlarımızdan:
Kemal...
Bahsettiğimiz bu roman kahramanı tarihin akışını değiştirmiş, fiilen Osmanlı İmparatorluğu’nu sona erdirmiştir.
Bir Osmanlı zabitinin padişaha karşı çıkması olarak anılacak bu olayın, en can alıcı tarafı siyasi bir dehanın ürünü olmasıdır. Tüm Dünya milliyetçi akımlar ile çalkalanırken, Ülkeler diktatörler tarafından yönetilirken, Mustafa Kemal farklı etnik kökende olan herkesi bir araya toplamış, tek hedefe yöneltmiştir.
“Bağımsızlık benim tabii karakterimdir.”
Padişah işgal ile fiilen kukla olmuş durumdadır. Kuklanın iplerini Emperyal güçlerden alarak Halka teslim etmek gerekir. Önce bu gerçekleşmiştir. Çetecilerden oluşan Türkler, düzenli bir orduya dönüşmeli ve Vatan savunmasına disiplin içinde başlamalıdır. Bunu yapacak kişinin KEMÂL olması gerekir. Bu kişi de, Kemâl olan Mustafadır.
Bir lider düşünün, her davranışı, attığı her adım bir Devrim olsun. Ülkedeki her sorunu doğru teşhis etsin ve nokta atışı ile sonuç alsın. Kemâl olmak gerekir.
Düşman denize dökülür, ülke temizlenir. Komutan askeri elbisesini çıkartarak yeni hedeflere yönelir. Önce istikamet belirler. Belirlediği hedef, “Muassır Medeniyetler” seviyesidir. Hedefi belirlemek bir Devrimdir ancak bu hedefe ulaşabilmek için atılan adımlar Deha ürünüdür. Alfabenin değiştirilmesi, kıyafetlerin batı normlarına göre dizaynı, Latin harflerini bizzat öğreterek halkı eğitmeye başlanması belirlediği seviye için olmazsa olmaz şartlardandır.
Hedef belirlemek, hedefe odaklanmak, hedefe ulaşma amaçlı yapılan Devrimler için sadece Mustafa olmak yetmez. Kemâl olmak gerekir.,
Tüm dünyanın kıskançlığını ancak hayranlığını kazanmış bu lider yalnızdır. Babası öldüğü anda yalnız kalmış, yatılı okullarda eğitim almış, savaş meydanlarında Komutanlık yapmış Mustafa hep yalnızdır. Askerleri gözlerinin önünde yitip giderken, askerlerini sevk ve idare ederken, askerlerini zafere ulaştıran hamleler yaparken hep yalnızdır.
Tüm Kemal’ler gibi yalnızdır Mustafa.
Mustafa çevresindeki milyonlara rağmen hep yalnızdır Dost sohbetlerinde dahi, Vatanın imarı için çalışan Mustafa, yalnızlığından arınmak için birkaç yol izler.
Evlatlığı ile vakit geçirmek,
Bozkırda bir vaha yaratmak için araştırma yapmak,
Anadolu gezilerinde Halkı ile birlikte olmak.
Onun attığı temellerin dinamitlendiği günümüzde dahi, temellerin direnmesi, inşa eden ustanın ve malzemenin kalitesini göstermektedir.
Böyle kaliteli bir malzemeyi, doğru yerlerde, doğru oranlarda kullanabilme yeteneği için Mustafa olmak yetmez. Kemâl olmak gerekir.
Atatürk olabilmek için salt Mustafa olmak yetmez. Kemâl de olmak gereklidir.
Ancak Mustafa ve Kemâl bir araya geldiğinde Atatürk oluşur.
*T.D.K. Sözlük. Kemâl: Bilgi ve erdem bakımından eksiksizlik, mükemmellik.
Erdal Gökmen
Devamı...
*****************************************************************************
Atatürk’e Saldırma’nın Boşluğu
Atatürk zamanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu kadar hızlı ve sağlam bir şekilde büyümesini sindiremeyen birtakım insanlar kendi özel çıkarları doğrultusunda Atatürk’ü kişisel yönlerinden vurmaya çalışmışlar ve halen çalışmaktalar. Ben bu saldırıları anlamakta zorlanıyorum. Dediklerim yanlış anlaşılmasın, eleştiriler değil saldırılardır kastettiğim. Bir diğer anlayamadığım konu ise Atatürk’ü tanrılaştırma çabası. Bazı insanların Atatürk’ü neden kendileri gibi insan olarak görmediklerini de hiç anlayamıyorum. Atatürk, doğaüstü güçleri olan bir tanrı falan değil; normal insanlar gibi korkabilir, kızabilir, hata yapabilir, kin güdebilir. Bir kesim bunları Atatürk’e yakıştıramıyor, öyle bir şey olamaz diyor. Diğer Atatürk düşmanı kesim ise bunu kullanıp Atatürk’e saldırıyor.
Şimdi bakalım, öncelikle Atatürk’e en çok saldırdıkları konu; içki içmesi, cevabı kısa ve net! Size ne? Ben de insanların alkol almasına karşıyım çünkü çoğu insan alkol alınca rezil duruma düşüyor. Ben o yüzden insanların beyinlerini ve vücutlarını uyuşturmaması taraftarıyım fakat Atatürk içiyordu. Kime ne zararı dokunmuş, kendisinden başka, keşke içmeseymiş belki daha uzun yaşardı ama ne yapalım yani ? Ayrıca bugün sizler en ufak sorunlarınızda bile hemen intihar edip kurtulmayı düşünüyorken Atatürk’ün o kadar problem içerisinde biraz rahatlama ihtiyacı duyması gayet normal değil midir? Atatürk içki sofralarında içip geyik yapmıyordu herhalde o sofrada yine vatan, millet tartışılıyordu.
Bir diğer komik konu: “Harf devriminden önce atomu parçalıyorduk, bir gecede cahil kaldık.” Bu sözün aslında cahil kaldık kısmı doğru neden mi çünkü biz ve onlar aynı tarafta değiliz biz harf devriminden sonra ilerledik onlar yine eskiden oldukları gibi cahil kaldılar. Bu konuda bunun dışında bir şey demeye gerek görmüyorum çünkü fazlasıyla gülünç.
Bir diğer ciddi konu: Laiklik. 21. Yüzyıla gelmişiz hâlâ şeriatın gelmesi gibi değişik istekleri olanlar var. Ya şeriatın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz ya da başka amaçlar peşindesiniz. Kimsenin dini kimseyi ilgilendirmez, devletin dini diye bir şey olamaz bu doğru değil. Şeriat olan ülkeleri ve laik olan ülkeleri görüyoruz fark ortada. Örneğin kadın-erkek eşitliğinin olmadığı, bir erkeğin peşine 4-5 tane kadını taktığı yerleri görüp özeniyorsanız, zaten bizim sizlere bir şey anlatmamız mümkün değil. Bu konuyla bağlantılı olarak; Atatürk’ün din tacirlerine fırsat vermemesi nedeniyle Atatürk’ü dinsiz olarak suçlamak neyin nesidir, dinsiz olsa bile sanki suçmuş gibi? Siz çok dindarsınız da, “Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemâl'e versin” diyen Mehmet Akif Ersoy sizden daha mı az dindar?
Bir diğer konu ise Atatürk’ün sanki Avrupa hayranı gibi gösterilmesi. Atatürk kimseye hayran falan değildi. O sıralar şimdi olduğu gibi bütün medeniyetlerin hali ortadaydı çağdaş medeniyet Batı idi çünkü bilimde, teknikte, sanatta çoğu konuda doğunun önündeydiler. Atatürk’te Türk kültürünü muhafaza ederek batılı devletlerin çağdaşlık düzeyine eriştirdi Türkiye’yi. Eğer Avrupa hayranı olsaydı sanırım Türk diline, tarihine, kültürüne bu kadar önem vermez, herhalde eğitim müfredatında Türklerden çok Avrupalılara yer verilirdi.
Bahsettiğimiz bu roman kahramanı tarihin akışını değiştirmiş, fiilen Osmanlı İmparatorluğu’nu sona erdirmiştir.
Bir Osmanlı zabitinin padişaha karşı çıkması olarak anılacak bu olayın, en can alıcı tarafı siyasi bir dehanın ürünü olmasıdır. Tüm Dünya milliyetçi akımlar ile çalkalanırken, Ülkeler diktatörler tarafından yönetilirken, Mustafa Kemal farklı etnik kökende olan herkesi bir araya toplamış, tek hedefe yöneltmiştir.
“Bağımsızlık benim tabii karakterimdir.”
Padişah işgal ile fiilen kukla olmuş durumdadır. Kuklanın iplerini Emperyal güçlerden alarak Halka teslim etmek gerekir. Önce bu gerçekleşmiştir. Çetecilerden oluşan Türkler, düzenli bir orduya dönüşmeli ve Vatan savunmasına disiplin içinde başlamalıdır. Bunu yapacak kişinin KEMÂL olması gerekir. Bu kişi de, Kemâl olan Mustafadır.
Bir lider düşünün, her davranışı, attığı her adım bir Devrim olsun. Ülkedeki her sorunu doğru teşhis etsin ve nokta atışı ile sonuç alsın. Kemâl olmak gerekir.
Düşman denize dökülür, ülke temizlenir. Komutan askeri elbisesini çıkartarak yeni hedeflere yönelir. Önce istikamet belirler. Belirlediği hedef, “Muassır Medeniyetler” seviyesidir. Hedefi belirlemek bir Devrimdir ancak bu hedefe ulaşabilmek için atılan adımlar Deha ürünüdür. Alfabenin değiştirilmesi, kıyafetlerin batı normlarına göre dizaynı, Latin harflerini bizzat öğreterek halkı eğitmeye başlanması belirlediği seviye için olmazsa olmaz şartlardandır.
Hedef belirlemek, hedefe odaklanmak, hedefe ulaşma amaçlı yapılan Devrimler için sadece Mustafa olmak yetmez. Kemâl olmak gerekir.,
Tüm dünyanın kıskançlığını ancak hayranlığını kazanmış bu lider yalnızdır. Babası öldüğü anda yalnız kalmış, yatılı okullarda eğitim almış, savaş meydanlarında Komutanlık yapmış Mustafa hep yalnızdır. Askerleri gözlerinin önünde yitip giderken, askerlerini sevk ve idare ederken, askerlerini zafere ulaştıran hamleler yaparken hep yalnızdır.
Tüm Kemal’ler gibi yalnızdır Mustafa.
Mustafa çevresindeki milyonlara rağmen hep yalnızdır Dost sohbetlerinde dahi, Vatanın imarı için çalışan Mustafa, yalnızlığından arınmak için birkaç yol izler.
Evlatlığı ile vakit geçirmek,
Bozkırda bir vaha yaratmak için araştırma yapmak,
Anadolu gezilerinde Halkı ile birlikte olmak.
Onun attığı temellerin dinamitlendiği günümüzde dahi, temellerin direnmesi, inşa eden ustanın ve malzemenin kalitesini göstermektedir.
Böyle kaliteli bir malzemeyi, doğru yerlerde, doğru oranlarda kullanabilme yeteneği için Mustafa olmak yetmez. Kemâl olmak gerekir.
Atatürk olabilmek için salt Mustafa olmak yetmez. Kemâl de olmak gereklidir.
Ancak Mustafa ve Kemâl bir araya geldiğinde Atatürk oluşur.
*T.D.K. Sözlük. Kemâl: Bilgi ve erdem bakımından eksiksizlik, mükemmellik.
Erdal Gökmen
Devamı...
*****************************************************************************
Atatürk’e Saldırma’nın Boşluğu
Atatürk zamanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu kadar hızlı ve sağlam bir şekilde büyümesini sindiremeyen birtakım insanlar kendi özel çıkarları doğrultusunda Atatürk’ü kişisel yönlerinden vurmaya çalışmışlar ve halen çalışmaktalar. Ben bu saldırıları anlamakta zorlanıyorum. Dediklerim yanlış anlaşılmasın, eleştiriler değil saldırılardır kastettiğim. Bir diğer anlayamadığım konu ise Atatürk’ü tanrılaştırma çabası. Bazı insanların Atatürk’ü neden kendileri gibi insan olarak görmediklerini de hiç anlayamıyorum. Atatürk, doğaüstü güçleri olan bir tanrı falan değil; normal insanlar gibi korkabilir, kızabilir, hata yapabilir, kin güdebilir. Bir kesim bunları Atatürk’e yakıştıramıyor, öyle bir şey olamaz diyor. Diğer Atatürk düşmanı kesim ise bunu kullanıp Atatürk’e saldırıyor.
Şimdi bakalım, öncelikle Atatürk’e en çok saldırdıkları konu; içki içmesi, cevabı kısa ve net! Size ne? Ben de insanların alkol almasına karşıyım çünkü çoğu insan alkol alınca rezil duruma düşüyor. Ben o yüzden insanların beyinlerini ve vücutlarını uyuşturmaması taraftarıyım fakat Atatürk içiyordu. Kime ne zararı dokunmuş, kendisinden başka, keşke içmeseymiş belki daha uzun yaşardı ama ne yapalım yani ? Ayrıca bugün sizler en ufak sorunlarınızda bile hemen intihar edip kurtulmayı düşünüyorken Atatürk’ün o kadar problem içerisinde biraz rahatlama ihtiyacı duyması gayet normal değil midir? Atatürk içki sofralarında içip geyik yapmıyordu herhalde o sofrada yine vatan, millet tartışılıyordu.
Bir diğer komik konu: “Harf devriminden önce atomu parçalıyorduk, bir gecede cahil kaldık.” Bu sözün aslında cahil kaldık kısmı doğru neden mi çünkü biz ve onlar aynı tarafta değiliz biz harf devriminden sonra ilerledik onlar yine eskiden oldukları gibi cahil kaldılar. Bu konuda bunun dışında bir şey demeye gerek görmüyorum çünkü fazlasıyla gülünç.
Bir diğer ciddi konu: Laiklik. 21. Yüzyıla gelmişiz hâlâ şeriatın gelmesi gibi değişik istekleri olanlar var. Ya şeriatın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz ya da başka amaçlar peşindesiniz. Kimsenin dini kimseyi ilgilendirmez, devletin dini diye bir şey olamaz bu doğru değil. Şeriat olan ülkeleri ve laik olan ülkeleri görüyoruz fark ortada. Örneğin kadın-erkek eşitliğinin olmadığı, bir erkeğin peşine 4-5 tane kadını taktığı yerleri görüp özeniyorsanız, zaten bizim sizlere bir şey anlatmamız mümkün değil. Bu konuyla bağlantılı olarak; Atatürk’ün din tacirlerine fırsat vermemesi nedeniyle Atatürk’ü dinsiz olarak suçlamak neyin nesidir, dinsiz olsa bile sanki suçmuş gibi? Siz çok dindarsınız da, “Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemâl'e versin” diyen Mehmet Akif Ersoy sizden daha mı az dindar?
Bir diğer konu ise Atatürk’ün sanki Avrupa hayranı gibi gösterilmesi. Atatürk kimseye hayran falan değildi. O sıralar şimdi olduğu gibi bütün medeniyetlerin hali ortadaydı çağdaş medeniyet Batı idi çünkü bilimde, teknikte, sanatta çoğu konuda doğunun önündeydiler. Atatürk’te Türk kültürünü muhafaza ederek batılı devletlerin çağdaşlık düzeyine eriştirdi Türkiye’yi. Eğer Avrupa hayranı olsaydı sanırım Türk diline, tarihine, kültürüne bu kadar önem vermez, herhalde eğitim müfredatında Türklerden çok Avrupalılara yer verilirdi.
Devamı...
Fırat Akdoğan
***********************************************************************
Bayan Yazarlarımızdan:
İçimdeki Atatürk..
O’nu düşününce, uzaklara bakan gözleri
geliyor aklıma… Derin, hüzünlü…
Elleri cebinde, sırtında baklava dilimli
kazağı… O deniz kıyısındaki yazlık evin balkonunda, rüzgarda uçuşan
saçlarıyla... Yalnız bir adam... Çok uzaklara bakıyor sanki. Asırlar ötesine.
Ondan yüzündeki derin hüzün. Yaşından önce yorulmuş, bitkin. Uzun bir maraton
koşusunu henüz bitirmiş.
Çocuklarla birlikteyken gözleri gülüyor
bir tek... Yüzünü sevinç kaplıyor. Yeniden bir şeylere başlama isteği duyuyor
yüreğinde. O en baştaki kaygısını, başarma azmini yeniden anımsayarak…
“Ben vatanımla nişanlıyım.”
Nasıl bir kararlılıktı… Ne güçlü bir
sevgi… Ve ne büyük bir inanç… Dünyanın bütün nimetlerine sırt çevirip yüksek
bir ülküye hayatı adamak…
Mustafa Kemal… Gencecik bir subay...
Tuncay Akdoğan Sezer
Devamı...
***************************
Ada'nın Hikayesi...
Ve Benim Mustafa Kemalim...
"Benim Mustafa Kemal’im sadece bu coğrafya insanları tarafından değil tüm dünyada tanınan, sevilen, örnek alınan gerçek bir dünya lideridir. Küba’ya gittiğimde orada onun heykelini görünce yaşadığım mutluluğu, sizlere kelimelerle anlatamam. Küba'da nereli olduğumu soran insanlara “Türküm” dediğimde “Atatürk, Atatürk” diyerek sevinmelerini, bana o içten sarılmalarını asla unutamam. Mesnetsiz ifadelerle onu pejoratif (aşağılayıcı) bir alana çekmeye, yıpratmaya çalışan kimi insanları anlayabilmemin imkânı yok. Benim Mustafa Kemal’im tartışmasız iyi bir lider, bilgiye ve modernizme önem veren önemli bir düşünce adamıydı, yürekli bir askerdi, iyi bir stratejistti, önemli bir devlet adamıydı, cesur bir devrimciydi ama tüm bunların yanında o bir İnsandı.
Evet, Mustafa Kemal, sadece Türkiye değil, tüm dünya tarihine damgasını vurmuş gerçek bir vatansever ve barış yanlısı bir insandı, bir ağaç dalını korumak adına köşkleri yürüten, kendi emekli aylığıyla genç kızlarımızı okutan, dünyaya onlarca ilki yaşatan bir insandı. Böylesine değerli bir liderle ancak gurur duyulabilirdi ve ben onunla gurur duyan, onun ilkeleri ve inançları doğrultusunda yarına güvenle bakabilen, özgür ve tam bağımsız bir Türk kadınıyım.
Özlem ADA
Devamı...
*****************************
Atatürk Sevgisi
Mustafa Kemal Atatürk'ü
neden mi seviyorum? Bilmiyorum, içten gelen bir sevgi bu. Çok içten gelen bir sevgi. Kimse bana O’nu
sevmemi söylemedi, ama hep iyi şeyler duydum O’nun hakkında, duydum ve okudum.
Anneciğimin ve rahmetli babamın da payları büyük sanırım bu konuda. Annem,
alışverişe gittiğinde kasada çantasını açıp ödeme yaparken bile, hâlâ Ata’mıza
dua ettiğini, O’nun için dua etmediği tek bir gününün olmadığından bahseder. O’nu
hep rahmetle andığını ve O’nun da kendisine rahmet verdiğini söyler.
Ne mutlu Ata’mıza…
Binlerce kişinin duasını
alıyor her gün, demek ki. Sadece annem dua ediyor o-lamaz ona. Böyle bir şey
kimlere, hangi birimize nasip olur acaba?
Ben öğretmenim ve
Atatürk'ümü hep içimden sevdim, gizlice sevdim. O’nun ilkelerine uyarak, örnek
olarak sevgisini aşılamaya çalıştım. O’ndan, sadece özel günlerde, O’nun şanına
yaraşır şekilde bahsettim öğrencilerime veya uygulamalarla, davranışlarla
gösterdim sevgimi ki, soğumasınlar O’ndan. Çok sık bahsetmek de doğru değil
diye düşündüm her zaman.
O’nu seven insan zaten
içtenliğiyle belli ediyor kendini. O’nun yolundan ayrılmayarak anlatıyor
kendisini ve gösteriyor sevgisini. İçten olunduğunda ise karşılıksız bir sevgi
yayılıyor etrafa.
Bunu da ancak, hakikaten
içten ve kendi gibi sevenler anlayabiliyor. Rahmetli eşim subaydı benim ve de
gaziydi. Ona küçük Atatürk'üm derdim evlendiğimizde.
Dürüst, iyi bir insandı
ve çok iyi de bir askerdi. Ölmeden oğullarıma, “Dünyaya tekrar gelsem, yine hiç
düşünmeden asker olurdum.” demiş. Ne yazık ki, onu da Atatürk'ümüzü
kaybettiğimiz hastalıktan dolayı kaybettik, iki sene evvel. Onun Atatürk'ümüze
olan bağlılığı ve sevgisi de büyük bir etkendir; M. Kemal Atatürk'ü sevmemde.
Yasemin Kocaman Erk
Devamı...
**********************************
Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk halkı yoldan çıkardı diyenler de var aramızda ve onlar zinanın 1926 tarihli anayasada suç olduğunu ama 2004 yılında kabul edilen yeni Türk ceza kanununa göre suç olmadığını bilmiyor ve bu bahsedilen her iki olaydan da nasıl başarıyorlarsa Atatürk’ü suçlu dinsiz ilan ediyorlar.
Kaba tabirle balık baştan kokar. Velhasıl dönem öyle bir dönem olmuş ki, tek kapta tek çeşit ve tek öğün yemek yiyip ömrünü İslam’a hizmete adamış ve savaş meydanlarında ömür tüketip hazineleri tıka basa dolduran Yavuz Sultan Selimin hakim olduğu coğrafya çok değişmiştir. Son dönem padişahları bu değişime uyum sağlamaya çalışmışlardır. Mustafa Kemal tüm bu sıkıntıları o dönem de yaşamış bizzat ceremesini çekmiş ve hatta kendi doğduğu toprakların kaybedilmesine seyirci kalmıştır. Ortam kendini şeriatçı bir yapıdan (aslında toplum baskısı demek daha doğru olur çünkü Osmanlı hiçbir zaman şeri hukuk kullanmamıştır) soyutlamış ve gelişen dünyaya uyum sağlamaya çalışmıştır.
Son dönemki savaşlara Osmanlı ordusunun elinde kılıç gittiği ve çoğunda yenilerek hayretle geri döndüğü bilinir. Çünkü teknoloji çok gelişmiş ve kılıçla savaşacak kimse bulamamış top yekûn telef olmuşlardır. Biraz edebiyata ilgisi olan insanlar; İkinci Yeniciler, Tanzimat Dönemi sanatçılar ve ya Maviciler gibi topluluklarda görev almış bir yazarın ya da şairin eserlerini okusalar dönemin özeti esere yansımıştır. (Peyami Safa ve Reşat Nuri Güntekin romanları ona keza özellikle kadın erkek ilişkileri ve son dönem Osmanlı gençlerinin yaşayışları hakkında müthiş bilgiler verir.) Halk böyleyken devletinde güçsüz olması tamamen korumasız kalınmasına sebep olmuştur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saldıran bir kesim var. Evet bu bir gerçek ama bu kesim Osmanlıyı savunurken yükselme dönemini baz alıyor. Çok değil sadece son beş padişahın hayatını ve yaptıkları yenilikleri okusak sorun çözülecek. Ama insanlarımız kulaktan dolma dogmatik ve sığ düşüncelerle dolular. Çok acı değil mi gerçeklerden bir haber yaşamak? Eleştiriyoruz ama neyi kimi? Ya da kim olarak eleştiriyoruz? Tarih dönemin şartlarına göre değerlendirilir. Cumhuriyet hem topraklar üzerinde yaşayan halka hem de dünya literatürüne uygundur. Çünkü 19.yüzyıl her şeyin değiştiği ve geliştiği bir dönemdir. Harf devrimi gerekiyordu çünkü Arap harflerinin geçerliliği yoktu. Hoş hala da yok. Sekiz tane ünlü harfi olan bir dili Arap harfleriyle yazamazsınız.
Yeni kurulan devletin birden şahlanması gerekiyordu ve kolaylıklara ihtiyaç vardı. Atatürk İslam ülkelerine sıcak bakmadı çünkü ümmetçilik fikri Osmanlı güçlüyken desteklendi. Şu anda da ümmetçilik fikri canlı değil ve doğru bir karar verilmiş bunu anlamak için haber izlemek yeterli. “Dedelerimizin mezar taşını okuyamıyoruz”, “ tarihimizi okuyamıyoruz” savları dikkate değer değildir. Çünkü Türk tarihi 7000 yıllık bir geçmişe dayanır ve şu an kullanılan Latin harfleriyle tarihi okuyabilmek daha mümkün. Saldırı yaparken daha dolu daha elle tutulur tartışmaya değer şeylerle gelinirse, basmakalıp olmayan ve klasikleşmiş içi boş söz öbekleri haricinde, münakaşadansa münazara olur.
Elif Gamze Tutan
Devamı...
Devamı...
*******************************
Atatürk'ü Anlamak...
Bugün Türk Milleti olarak yaşadıklarımızı, O yüce kişilik daha önceden bilmiş ve bizlere ne yapmamızı açık bir dille ifade etmiştir. O’nun tüm öngörüleri bizlere ve tüm insanlığa ışık niteliğindedir. Yeni bir kurtarıcı, yeni bir yönlendirici kişiye hiç ihtiyacımız yoktur. O’nun çizdiği yol, hem medeniyet, hem bilim, hem sanat, hem refah, hem insanlık, hem özgürlük, hem de bağımsızlık için yol göstericidir..
Akl-ı selim tüm insanlık bunun bilicindedir. Yüreğiyle O’nun enerjisini hisseden herkes, hedefinin dünyada yükselişi, dünyada evrenin sırrına ermeyi öngördüğünü bilir.
Türkiye’yi yeniden var eden Yüce Ruh, dünya insanlığının yeniden uyanışa geçmesini gönülden diliyordu.
Atatürk bildiklerimizden daha da öte bir bilgeydi. İnsanlığı ve yaratılışı araştırıyor ve bununla ilgili tüm kitapları okuyor, gerçek bilgiye ulaşmaya çalışıyordu. O’nun kısa yaşamı boyunca (böyle bedenlenmeyi seçtiğini düşünüyorum) çok ama çok önemli bilgiler ve eylemler bıraktı.
Her sözü, yazıkları, kitapları bizlere ve insanlığa çok önemli ip uçları vermektedir.
Ben Türkiye’de bir Türk olarak böyle bir liderimizin olmasından fazlasıyla gurur ve şükran duyuyorum.
Winston Churchill’in söylediği gibi; dünyaya her Yüzyılda bir yalnızca bir tane dahi gelir. Bu Yüzyıldaki dahi Türk Milletine nasip olmuştur.
İnsanlık, dünya ıstırap içindedir. Sevgi, saygı, hoşgörü yok olmaktadır. İnsanlığın tekrar saf sevgi ortamına geri dönmesi, tüm yaşayan canlılara sevgi ile eğilmesi gerekmektedir. Seçilmiş yol gösterici kişilikler bizim rehberimiz olmalıdır. Türklerin lideri Atatürk’tür. O’nun yoluna ve çizgisine derhal dönmemiz kaçınılmazdır.
Devamı...
Sevda Kavruk
*********************************
Benim Atatürk’üm
O'nun bu ulusu kurtaran bir kurtarıcı olduğunu düşünüyorum. Sadece asker değil, lider değil, devlet adamı değil, bir çok özelliği kendisinde toplamış bir insan. Yüksek bir bilgi birikimi var, zeki ve yapacağına karar verdiği her şeyi tereddütsüz yapabilen bir insan. İmkansız diye bir şey tanımıyor. Geliyor, son anda tamamen dağılmış, yok olmaya ramak kalmış, Emperyalist Ülkeler tarafından paylaşılmaya başlanmış bir ülkeyi, içte ve dışta düşmanla sarılmış bir ülkeyi büyük bir savaşla kurtarıyor. O zamanlarki iletişim bu güne kıyasla yok denecek kadar kısıtlı. Yani insanları bir şeylerden haberdar etmek, ülkenin durumunu anlatmak bu günden kat kat daha zor. Halk cahil. Okuma yazması bile yok ve fakirlikten bitap düşmüş halde. Böyle bir halkı ayaklandırıyor ve bin bir yokluk içinde o savaşı kazanıyor. Savaşı kazanmakla işimi bitirdim artık köşeme çekileyim, ailemi kurayım bundan sonrasına ben karışmayayım demiyor. O'nun için İkinci Kurtuluş Savaşı işte o zaman başlıyor. Cahilliğe karşı verilen savaş. Devrimler başlıyor, bir yandan yeni bir ülkenin, yeni bir devletin temelleri atılırken diğer yandan halkının okur yazar olmasını hatta sadece okur yazar olmakla kalmayıp, muasır medeniyetler seviyesine çıkılmasını istiyor. Medeni, gelişmiş, kendi ayakları üzerinde durabilen ilim ve bilim üretebilen, ümmet değil, birey olma bilinciyle hareket edebilen bir ulus olmasını istiyor. Yapmak istediği her şeyi de tek tek gerçekleştiriyor.
Ve Kadınlar...
Kadınları unutmuyor, diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi. Kadınlar dünyanın bir çok ülkesinden daha önce erkeklerle eşit haklara sahip oluyorlar. Osmanlı'da kadının adı yokken yeni kurulan bir ülkede ulusun en önemli yapıtaşı oluyor kadınlar. Atatürk biliyor ki, kadınlar okursa, donanımlı olursa, kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler olurlarsa o ulus ileriye gider çünkü medeniyetin kaynağı kadındır. Doğurur, besler, büyütür, yetiştirir. Kadın ne kadar donanımlıysa yeni yetişecek nesiller de o kadar iyi yetişir ve ileriye giderler.
Bir yandan da devlet adamı oluyor tüm bunlar ülkede filiz verirken. Her şey elimin altında ben bu ülkeye kral olayım, Sultan olayım demiyor. Saraylarım, köşklerim olsun Saltanat süreyim demiyor. Parlamentoyu kuruyor. Ülkesinin demokratik, laik bir Cumhuriyet olmasını istiyor. Fabrikalar, demir yolları kuruluyor. Her parça bir diğerini bütünlüyor ve bir İmparatorluğun küllerinden yeni bir ülke doğuyor. Sancılı ama muhteşem bir süreç ve dünyada eşine benzerine rastlanmayan bir varoluş. Sonuç olarak O'na burada yazacağım sıfatlar, O'nu öveceğim sözler yetersiz kalıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan daha önce bir kadın olarak ona tüm varlığımı borçlu olduğumu biliyorum. Kendi adıma bu çok önemli benim için.
Bazen düşünüyorum da bir zaman tüneli olsaydı ve O'nun yaşadığı döneme gidip O'nun yanında olabilseydim. Sürekli yanında olmak isterdim. Cephede, mecliste, okullarda ve onun fikirlerinden, düşüncelerinden feyz alabilmek için. Ama daha çok Anadolu seyahatlerinde yanında olmak isterdim. Olmak isterdim sanırım çünkü benim düşünceme göre ülkenin şu an yaşadığı sıkıntılara ışık tutacak bir çok şifreyi çözmenin anahtarını verirdi bana.
Atatürk'ün attığı bir çok temel var, devrimler var, kalkınma ve medeniyet adına atılmış bir çok adım var evet ama baktığımda bu günlerde geriye doğru bir dönüşte var. Ülke insanı birey olabilmekten daha çok, ümmet olmayı özler oldu. Bakış açıları değişiyor, bazı kavramların içi boşaltılıyor ve algılama farklılaşıyor ve bizler henüz bunun önüne geçebilmenin yollarını bulabilmiş değiliz ya da bize de biraz rehavet çöktü. O'nun yaşadığı dönemdeki halk profili çok önemli aslında; okumamış, cahil, fakir ve kendi dinini bile hurafelerle yaşıyor. Okuma yazması olmadığı için açıp kendi din kitabını bile okuyamamış. Bir takım Şeyhler Şıhlar var ve halkı onlar yönlendiriyorlar. Bu profil kafanızda bir şeyleri canlandırıyor mu? Böyle bir halka savaş kazandırılmış, sonra büyük bir seferberlikle okuma yazma öğretilmiş. Köy Enstitüleri açılmış, ülkede bazı öğrencilere burslarla yurtdışında okuma hakları verilmiş ki onlar kendi alanlarında öncü olsunlar, gelip buradaki insanlara öğrendiklerini aktarabilsinler diye. Bu yüzden O’nunla birlikte Anadolu'da olmak isterdim. Aslında istediğimiz cevaplar ve yol haritası orada saklı diye düşünüyorum.
Bana göre ne günümüz siyasetçileri, ne sivil toplum örgütleri ne de halk artık O'nun fikirlerini tam anlamıyla anlamıyor ve dolayısıyla yaşatamıyor da. Hangi açıdan bakarsanız bakın ya zafiyet, ya çıkar ya da yanlış anlamanın sonuçları yaşanıyor şu an. Çok uzun ve derinlemesine anlamlandırmaya da gerek yok. O ulusu için ilk başta tam bağımsızlık istedi. Gerçekten tam bağımsız bir ülke miyiz? Birey olma mantığıyla yaşayabiliyor muyuz? O'nun istediği gibi çalışkan, eğitimli insanlar, zorluklara göğüs gerebilen yılmayan insanlar mıyız? Kendimize bir ayna tutalım ve öyle miyiz bakalım.
Gamze Sarnık
Devamı...
**********************************
Atatürk Kim mi ?
O erişilmesi zor bir dağ, karda açan çiçek, hiç sönmeyen bir yıldız. O bir deniz, O bir derya, O bir okyanustur. O meyveli bir ağaç, gölgesine sığınılan ulu bir çınar. Tarihin altın sayfalarında yer alan kahraman, sonsuza dek bizi ısıtacak güneştir. Çünkü O Atatürk‘tür. O’nsuz Türkiye dalları budanmış, yerle bir edilmiş, O’nsuz Türkiye kuşatılmış bir vatan, parçalanmayı bekleyen avdan farksız.
Atatürk kim midir?
Beyin gücünün akıl almaz boyutlarını aşan olağanüstü bir boyut, özgürlük savaşının bayrağı izinde yürünecek tek yol. Tek aşk çünkü O , Gazi Mustafa Kemal Atatürk tür.
Atatürk ilkeleri, çağdaşlaşma adına ortaya atılmış. Ülkede derinlemesine değişiklik yaratan, ülkeyi kalkınmış ülkeler seviyesine getiren ilkelerdir. 1934 de Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmişse, kadın erkeğe eşit ise ve günümüz Türk kadını köle değilse bunu Mustafa Kemal ‘e borçludur. Unutulmamalıdır ki Kemalizm felsefesi ile bu ülke inşa edilip yükseltildi. Atatürk devrimleri ile ilerlemelidir. Simgesel dürtüleri takmayıp aklı , bilimi ve laikliği referans almalıyız.
O olmasa idi var olurduk illa ki ama yabancı bireyler olurduk. Kendi kültürüne, geleneğine, göreneğine yabancılaşmış, milli benliği yitik kalmış bireyler olurduk. Eğer dilimizi, dinimizi, kültürümüzü özgür bir şekilde yaşatabiliyorsak bu Mustafa Kemal sayesindedir.
Herkes bir şeylerin kölesi, herkes dünyadan bihaber. Kendine gösterilen kadarını biliyor, duymak istediği kadarını duyuyor. Bütün bunlar insanların kötü şeyleri kanıksamasına neden oluyor. Gezi direnişinden sonra her şeyin kaldığı yerden devam etmesinin nedeni de bu. Çünkü kanıksadık bunları, alıştık böyle olmasına. Türkiye’de Atatürk ve fikirleri için yapılan güzel olaylar da var. Atatürk bir çıkıştır, varış değil. Varmak tükenmek demek, Atatürkler tükenmez . Varmak ölüm demek, Atatürkler ölmez.
Devamı...
Sertap YAVAŞ
Amatör Yazarlarımızdan Kısa Anlatılar Eklemeye Devam Edeceğiz.
...Bizim Mustafa Kemal…
...Bizim Mustafa Kemal…
Bizler belki dünyanın en iyi, en tanınan veya en çok ödül almış yazarları değiliz lakin! Şu bir gerçek ki bizler; Dünyanın en anlamlı kitabını kaleme alan, en şanslı insanlarız.
Elli Amatör ve profesyonel yazarın
kaleminden;
Bizim Mustafa Kemal…
Proje Koordinatörü: Murat Ceylan
Editör: M. Erhan Merdanoğulları
Hukuk Danışmanı: Av.Ayşen Erkin
Hukuk Danışmanı: Murat Özdal
Kapak: Rüzgar Fidan; Rüzg'art
Belgesel Yazarı: Murat Ceylan
Belgesel Yazarı: Murat Ceylan
Medya Sponsoru: www.dogavemacera.com.tr
...Bizim Mustafa Kemal…
Bizler belki dünyanın en iyi, en
tanınan veya en çok ödül almış yazarları değiliz lakin! Şu bir gerçek ki
bizler; Dünyanın en anlamlı kitabını kaleme alan, en şanslı insanlarız...
Çıtamız artık sadece Türkiye ile sınırlı
değil... " Bizim Mustafa Kemal" projemiz tüm dünya çapında bir
çalışma oluyor.... Mutluyuz, gururluyuz.
…Bizim Mustafa Kemal…
Projemize gönüllü yazar olmak isteyen
amatör veya profesyonel destekçilerimiz, dogavemacera@gmail.com adresimize mail
atabilir, sosyal medya hesabımız üzerinden iletişime geçebilirler...
Ayrıca, Projemize destek vermek isteyen
arkadaşlarımız yukarıdaki kapak fotoğrafımızı sayfalarında paylaşabilir,
diledikleri dostlarını proje grubumuza davet edebilirler. https://www.facebook.com/groups/bizimmustafakemal/
İlgi ve desteğinize en içten
teşekkürlerimizle
Facebook Haberleşme Grubumuz:
Web Blogumuz
Murat Ceylan
Doğa ve Macera
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)